Temmuz, 2017 Ben İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünden bu sene mezun oldum. Sizlere bölümle ve alanla alakalı bildiklerimi, deneyimlerimi ve tavsiyelerimi yazıyorum. Bu yazı sadece İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümü ile alakalı bir yazı değil. Eğer İstanbul Üniversitesi’ni düşünmüyorsanız bile Psikoloji okumak isteyen kişiler olarak bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bölümden mezun olunca asla iş garantiniz yok. Hatta bir süre işsiz kalma ihtimaliniz çok yüksek. Tamam, gayet revaçta olan bir bölüm, ihtiyaç olan bir bölüm ama rakibimiz çok fazla çünkü açması kolay bir bölüm olduğu için özel üniversiteler kolaylıkla bu bölümü açıyorlar. Haliyle her sene mezun yığınına yeni mezunlar ekleniyor. Devlet de henüz bünyesine sanıldığı kadar psikolog istihdam etmiyor. Evet, psikolog ihtiyacı olduğuna dair bilinç artıyor ama henüz ideal seviyeye gelmedik (belki siz mezun olana kadar durumlar iyileşir). Onun dışında eğer psikoloji okumaya başlarsanız dillere pelesenk olmuş şu cümleleri duyacaksınız “Meslek odamız yok” , “Meslek yasamız yok”. Ben psikoloji okumaya 2013 yılında başladım. Bu cümleler o zaman bile eski cümlelerdi ve hala kurulmaya devam ediyor. Meslek yasamızın ve odamızın olmayışı birçok “psikolog” kimliğini kullanan kişi için avantaj fakat gerçek psikologlar için çok büyük dezavantaj. Şöyle ki klinik psikolog olmaya yönelik tanımı yasalarda geçmediği için klinik psikolog olmaya vasfı olmayan insanlar bile kendini klinik psikolog olarak tanıtabiliyor. Yasal bir yaptırım da olmadığı veya meslek odamız olmadığımız için de bu kişileri şikâyet edecek bir mercii yok. Bir derneğimiz var çok şükür Türk Psikologlar Derneği isminde, Türkiye çapında en tanınan dernek. Fakat derneklerin uygulayabileceği tek yaptırım etik ihlal yapan kişilerin tespiti halinde onları dernek üyeliğinden “geçici süreliğine” men etmek. Bu da itibarı ne kadar zedeleyen bir şey olsa da kimse derneğe üye olmakla yükümlü olmadığı için önemli bir yaptırım değil. Ki zaten bir psikoloğun dernek üyeliğinden men edildiğini danışanlar muhtemelen bilmeyecekler. Ancak diğer psikologlar öğrenirse tavsiye etmezler ama o kişi hala bir yerlerde danışan görmeye devam edecektir. Kaldı ki derneğe üye olmayan çok fazla psikolog var. Diyeceğim o ki birileri psikolog olmadığı halde psikologmuş gibi takılıyor, psikolog olduğu halde yanlış ve etik dışı uygulamalar yapıyor ve bizim elimizden pek bir şey gelmiyor. Ama bunu motivasyonunuzu düşürmesi için söylemiyorum. Sadece aklınızda olsun ve iyi bir eğitim almaya çalışın. Yasa çıkarsa bu gibi saçma sapan psikologların yerinde biz olacağız. Kendinizi hazırlayın ve mücadele edin 🙂 Genel olarak da şunu söyleyebilirim ki isim yapmış tanınan özel üniversitelerin dışındaki üniversiteler psikoloji eğitimi konusunda çok iyi değiller. Tercih yaparken özel de düşünüyorsanız mutlaka eğitim kadrosuna bakın. Eğitim kadrosunda bir psikoloji mezunu bile barındırmayan özeller var. Hepsi psikiyatristten veya sosyolog/psikolojik danışmandan oluşan bölümleri tercih etmemenizi öneririm. Çünkü bu alanlar ne kadar benzese de ayrışan yönleri mevcut. Bir psikolog olacaksak kesinlikle psikologlardan eğitim almamız şart. Bunun yanında elbette psikiyatristlerden, sosyal hizmet uzmanlarından, sosyologlardan, psikolojik danışmanlardan da eğitim almamız vizyonumuzu genişletecek ve bize katkı sağlayacaktır. Ama psikoloji mezunu olan birilerinin dersinize girmediği bir eğitim programı bence yeterli olmayacaktır. Engin Arık isimli bir hoca (benim hocam değil o yüzden reklamını yaptığımı sanmayın 😀 ) Türkiye’deki Psikoloji bölümleri üzerine araştırmalar yapıyor ve yazılar yazıyor. Bir incelemenizi tavsiye ederim. Sitesi şu: http://psikoloji.enginarik.com/ Facebook’ta sayfasını da bulun ordan da bakın isterseniz. Link vermişken, TODAP’ın ”Psikoloji Bölümünü Tercih Edeceklere Açık Mektup” isimli yazısını da okuyun. Benimkinin 10’da 1’i uzunluğunda 😀 Google’a yazınca hemen çıkıyor zaten ^^ Bir de akreditasyon meselesi var. Türk Psikologlar Derneği Tükiye’deki Psikoloji bölümlerinin eğitim programlarını vs. inceleyerek akredite ediyor. Bölümün akredite olmuş olması Psikoloji eğitiminin iyi olduğu anlamına geliyor. Onu da Google’a “TPD Tarafından Akredite Edilen Bölümler” yazınca ilk çıkan sayfadan takip edebilirsiniz. Ben okuldan da Psikoloji okumaktan da çok memnunum. Bölümü tavsiye ediyorum, İstanbul Üniversitesini daha da fazla tavsiye ediyorum 😀 Ama iş biraz da sizde bitiyor. Okul hayatınızı mümkün olduğunca aktif bir şekilde geçirin. Sivil toplum kuruluşlarına gidin, okulun sosyal kulüplerine girin. Bol bol staj yapın ama staj için acele etmeyin. En azından ikinci sınıfı bitirip öyle staja başlayın. Hastanede veya danışmanlık merkezinde staj yapacaksanız da Patoloji derslerini aldıktan sonra yapın. Bu da genel olarak üçüncü veya dördüncü sınıfın bitişine denk geliyor. Ondan önceki stajlarınız kreşlerde, rehabilitasyon merkezlerinde olabilir. Ama tavsiyem ilk iki sene staj yerine bir sivil toplum kuruluşunda gönüllülük yapmanız (dernekler, vakıflar falan. Mesela Tog, Tegv, Lösev, Kaçuv, Mor Çatı, SGDD gibi tonlarca STK var. Gidin gönüllüsü olun) bir de okul kulüplerinde yer almanız. Okulda Psikoloji Kulübü varsa ona banko girin zaten. Etkinliklerine gidin işlerini yapın artık ne gerekiyorsa. Onun dışında da ilgi alanınıza göre başka bir kulübe girin üniversite yıllarınızı dolu dolu geçirin. O olmasa bile büyük şehirlerin ücretsiz kursları oluyor ve bu kurslar aklınıza hayalinize gelmeyecek çeşitleri barındırıyor. Kazandığınız şehrin bu gibi olanaklarını inceleyin ve ilk iki sene bunlara yoğunlaşın. Hatta hazırlık okuyacaksanız ne ala, sosyal faaliyetler için ekstra bir yıl! 😀 Eğer bölümü Türkçe okuyacaksanız –ki bence çok avantajı var- dilinizi kendiniz geliştirin. Psikoloji bölümünü Türkçe okumak gerçekten avantajlı. Çünkü anlamak, yorumlamak ve tartışmak üzerine dersler görüyoruz. Ana diliniz veya ana diliniz kadar iyi bildiğiniz bir dilde bunları yapmak çok daha kolay. İngilizce okuyan bir arkadaşım demişti mesela dersleri ilk seferde anlamadığı için ders esnasında soru da soramıyor yorum da yapamıyormuş. Sonra dersi anladığında da geç kalmış oluyor zaten. Bir de dersi anlasa da derslere katılmaya utanan arkadaşlarım vardı. İngilizceyi sizden iyi bilenler de olacak sizden kötü bilenler de. Eğer dersleri anlıyor ve yorum yapmak istiyorsanız durmayın, konuşun. Hem hocaların hoşuna gidecektir hem de sizin derse katılmanız diğerlerine cesaret verecektir. İngilizce okumanın da kendine göre avantajları var tabi ki. Mesela bilimsel literatürü güncel takip etmek istiyorsanız İngilizce bilmeniz önemli. Kendiniz düşünün karar verin yani. İkisinin de avantajları ve dezavantajları var. Mesela İngilizce eğitim veren okullarda Erasmus imkanı da daha fazla çünkü Erasmus karşılıklı gidiş-geliş’e yönelik bir hareket olduğu için Avrupa’daki okullar anlaşma yapmak için İngilizce eğitim veren okulları tercih ederler. Türkçe eğitim veren okula gitmeyi talep edecek öğrenci sayısı da az olacağı için bu okullarla anlaşma yapmak istemezler.
Şimdi size alanları birazcık tanıtacağım. İlk paragrafları Hacettepe’nin sitesinden aldım. “Not” yazan kısımlar da benim eklediklerim. Deneysel Psikoloji Deneysel psikoloji, psikolojiyi bir doğa bilimi olarak kabul eder ve bu yüzden psikoloji araştırmalarında kontrollü laboratuvar koşulları altında gerçekleştirilen deneysel çalışmalar aracılığıyla insan ve hayvan davranışların temelinde yatan süreçlerle ilgili hipotezler oluşturur ve bu hipotezleri test eder. Deneysel psikoloji geniş bir yelpazede yer alan çok çeşitli davranışsal süreçleri inceleyen alt uzmanlık/ilgi/çalışma alanlarına sahiptir. Bu ilgi alanları arasında ilk akla gelenler yeni davranışların nasıl kazanıldığı ve farklılaştığını inceleyen öğrenme psikolojisi; algı, dikkat, bellek ve dil gibi konuları inceleyen bilişsel psikoloji; davranışsal süreçler ile beyin arasındaki ilişkiyi inceleyen fizyolojik psikoloji ve bilişsel süreçler esnasında beyinde meydana gelen değişiklikleri pozitron emisyon tomografi (PET) ve fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) gibi beyin görüntüleme ölçümleri kullanarak inceleyen bilişsel nörobilimdir. Not: Deneysel Psikoloji çalışırsanız yurtdışında daha çok şansınız olur. Yurtdışı Psikoloji programları bu alana çok yer veriyor. Daha “bilimsel” olduğu için ve yapay zekâyla falan da bağlantılı olduğu için. Türkiye’de biraz daha kısıtlı bir alan ama yine de hem iş sahasında hem de akademide yer edinebilirsiniz. En iyi Boğaziçi ve Bahçeşehir benim bildiğim. Bu alanla bağlantılı olarak nörobilim (neuroscience) oldukça revaçta yine yapay zeka meseleleri yüzünden. Hatta Boğaziçi Cognitive Science diye yüksek lisans programı açıyor bilgisayar, yazılım gibi dersler de görüyorlar. Matematik, psikoloji, yazılım, bilgisayar mezunlarını falan kabul ediyorlar. Onun dışında psikolojide hayvanlar üzerinde deney yapılan alan bu alan. Beyniyle, hormonlarıyla, sinir sistemiyle falan oynayabiliyorlar ya da farklı görevler verip öğrenmesini test edebiliyorlar. Sonra da elde ettikleri bulguları insanlara genelliyorlar. Ama tabi ki illa hayvanla çalışmak zorunlu değil. İnsanlarla da etik sıkıntı yaşamadan çalışabiliyorsun. Mesela bellek, zekâ, algı gibi konular da bu alanda çalışılıyor. Bunun için ölçek, anket vs. ya da yukarda bahsedilen fMRI gibi cihazlar kullanılıyor. Ama yine Türkiye gerçeği var, bu cihazların olduğu okul çok fazla yok. Hastanelerin de hepsinde yok. Yurtdışı hayaliniz varsa yurtdışında daha rahat çalışabilirsiniz. Mezun olduğunuzda hastanelerde, özel görüntüleme merkezlerinde çalışabilirsiniz ya da üniversitede kalıp akademide devam edersiniz. Lisansınız psikoloji olduğu için tabi ki diğer alanlarda da çalışabilirsiniz. Mesela ekstradan gelişim yüksek lisansı yapıp zekâ puanları normların dışında kalan kişilerle çalışabilirsiniz.
Sosyal Psikoloji Sosyal psikologlar insanların birbirleri ile nasıl etkileşime girdikleri ve sosyal çevrelerinden nasıl etkilendikleriyle ilgilenirler. Bireyleri, grupları ve grup davranışını, tutumları, önyargıları ve bunların oluşumu ile değişimini incelerler. Arkadaşlık, ikili ilişkiler, çekicilik ve saldırganlık gibi konular üzerinde araştırma yaparlar. Dolayısıyla sosyal psikolojide genellikle doktora derecesi gereklidir ve sosyal psikologlar çoğunlukla akademik ortamlarda çalışırlar. Ancak son yıllarda reklam şirketlerinde, hastanelerde, eğitim kurumlarında, mimarlık ve mühendislik firmalarında ve çeşitli kamu alanlarında araştırmacı-danışman olarak çalışmaktadırlar. Not: Sosyal Psikolojide Deneysel Sosyal Psikoloji ve Eleştirel Sosyal Psikoloji gibi iki alandan bahsedeceğim. Bu iki alanın konuları oldukça benzer ama yöntemleri biraz faklı. Deneysel sosyal psk çok daha “bilimsel” olarak görülüyor. Eleştirel sosyal psk yöntemlerini genelde “bilimsel” olarak görmüyorlar. Eleştirel sosyal psk biraz daha sosyal bilime yaklaşıyor. Sosyal istediğin birçok konuyu çalışabilir hatta psikoloji biliminin kendisini bile eleştirebilirsiniz. Özellikle eleştirel sosyal psikolojide yöntemler de konular da çok esnek. Sosyal psk’de bu sıralar göç, ayrımcılık, kimlik konuları revaçta fakat 4 yıl sonra ne olur bilemem. Ama kesinlikle çalışma konusu tükenecek bir alan değil. İstanbul Üniversitesi her iki ekolde de iyi hocaları barındırıyor. Türkiye’de eleştirel çalışma yapan çok yok çünkü. Hem deneysel hem de eleştirel eğitimi alabileceğin en iyi okullardan biri İstanbul Üniversitesi. Hocaları da bu alanda çok tanınan hocalar. Bu alanda yüksek yaparsan da Sivil Toplum Kuruluşlarında, araştırma ve reklam şirketlerinde, yine akademide çalışabilirsiniz. Onun dışında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na girebilirseniz (KPSS lazım) yine bilgilerinizi kullanırsınız. Eğitim kurumları ve hastane de demiş tanımda. Tabi olabilir neden olmasın 😀 Mimarlık mühendislik alanları da demiş. Yani belki 100 sosyal psikologdan biri çalışıyordur bilmiyorum ben hiç duymadım.
Endüstri/Örgüt Psikolojisi Endüstri ve Örgüt (E/Ö) Psikolojisi psikolojinin çalışma ile ilgili olan her şeyi kapsayan bir alt dalıdır. E/Ö Psikolojisi hem bilim üretme hem de üretilen bilgileri uygulamayı içeren bir psikoloji alt dalıdır. E/Ö Psikolojisi, adından da anlaşılacağı gibi birbirinden ayrılması zor olan iki alanın birleşmesinden oluşmaktadır. İlk alan olan endüstri psikolojisinde işleri hangi görevlerin yapılması ve hangi yeteneklere sahip olunması gerektiğine göre tanımlamak; nitelikli adayları tanımlamak, seçmek ve eğitmek; çalışan performansını izlemek, değerlendirmek ve çalışana geri bildirim vermek gibi konulara odaklanılır. İkinci alan olan örgüt psikolojisinde ise çalışanın güdülenmesi, çalışanın iş doyumu ve bağlılığının artırılması, etkili liderle yetiştirmek, değişen müşteri istekleri ve teknoloji doğrultusunda örgütlerin yaşadıkları sorunlara çözüm bulmak gibi konular üzerinde durulur. E/Ö psikologları hem örgütlerde araştırma yapan bilim adamları hem de örgütlerde yaşanan gerçek sorunlara bilimsel çözümler bulan uygulamacılardır. Not: Bu alan çok bilinen bir alan değil. Hatta yeni yeni geliştiği için ne işe alanlar görev tanımını biliyor ne de mezunlar. Akademi dışında yani alanda (şirketlerde vs.) çalışan endüstri/örgüt psikologlarının görevinden yukarda bahsedilmiş. Ama dediğim gibi yeni bir alan olduğu için benim karşılaştığım E/Ö psikologları daha çok insan kaynakları işini yapıyor. Yani işe alma ve işten çıkarma, iş başvurusunda ön görüşme yapmak vesaire. İnsan kaynakları personelleriyle karıştırıyor şirketler bazen. Ama bu alanda ilerleyip işini yapan da gördüm. Mesela bir tane mezun, çalışanlara yönelik eğitimler düzenliyordu. İşte stres yönetimidir, iletişim becerileridir, zaman yönetimidir falan filan. Ya da şirkette gerçekten çalışanların psikolojik sağlığını “korumaya” yönelik önlemler almak gibi görevleri olabilir. “korumaya” diyorum çünkü E/Ö psikologları klinik psikolog değildirler. Yani bir çalışanın evde problemleri vardır da gelir sana anlatır veya depresyon belirtileri göstermektedir de senden tedavi bekler gibi bir durum olamaz. Bu gibi durumlarda ya örgütün anlaşmalı olduğu klinik psikoloğa/psikiyatriste yönlendiririz ya da hastaneye. Eğer örgüt çalışanlarına yönelik terapi veya tedavi hizmeti veriyorsan zaten E/Ö psikoloğu değilsindir. İkisinin de eğitimini alabilirsin tabi ki ama iki görevi aynı örgütte yapman sağlıklı olmaz. E/Ö psikologlarının burda önemli olan görevleri iş yaşamında kişilerin motivasyonunu, stres faktörlerini vs. kontrol etmek. Mesela buna yönelik eğitimler, işyeri düzenlemeleri, örgütün uygulamalarına müdahaleler yapmak. (atıyorum ödüllendirme uygulamaları, çalışma saati uygulamaları, ya da mesela küçük çocuğu olan kişiler için ne gerekir? Kreş. Bunu da bizden başka düşünen pek olmaz. Örgütün içinde bir kreş olması hem çocuğa bakmakla yükümlü olan çalışanın stresini azaltır hem örgüte olan bağlığını artırır böylece hem verimli çalışır hem de uzun süre çalışır gibi.) Bir de işte yukarda yazılanlar ve yazdıklarım. Çalışma alanları belli zaten örgütlerde veya akademide devam edebilirsin. Dışardan danışmanlık da verebilirsin. Eğer bu alanı düşünürseniz lisansların akademik kadrolarına bakabilirsiniz. Eğer endüstri/örgüt alanında ilerlemiş birileri varsa ve ders programında da bu dersler varsa gidebilirsiniz. Hele de bu alanda yüksek lisans ya da doktora programı açmışlarsa orayı çok rahat tercih edebilirsiniz.
Klinik Psikoloji Zihinsel, davranışsal ve duygusal bozukluğu olan bireylerin, yaşadıkları sorun bağlamında psikolojik açıdan değerlendirmelerini yapar, bu kişilere uygulanan psikolojik tedavi süreçlerinin içinde sorumluluk alırlar. Klinik psikologların ilgilendikleri sorunlar, gelişim dönemleriyle ilgili kısa süreli gelişimsel krizlerden (ergenlikteki başkaldırı ve orta yaşta kendilik değerindeki düşme gibi) fobi, depresyon ya da şizofreni gibi daha ağır sorunların tedavisine kadar değişebilmektedir. Pek çok klinik psikolog aynı zamanda bilimsel araştırmalar da yapmaktadır. Araştırma konuları arasında psikolojik tedavilerin etkililiğinde rol oynayan faktörleri belirleme, başarılı yaşlanmayla veya çeşitli davranış bozukluklarıyla ilişkili olan etmenler, fobilerin nasıl geliştiği ya da normal dışı davranışların nedenlerini belirleme gibi konular sayılabilir. Ayrıca bireyi değerlendirmek amacıyla test ya da ölçek uygulama ve yorumlama ile tedavi amaçlı bireysel ya da grup psikoterapisi yapma da klinik psikoloğun önemli görevleri arasındadır. Not: Klinik Psikoloji bizim bildiğimiz psikolog deyince kafamızda canlanan “psikolog”lardır. Terapi yapan, danışmanlık yapan, yeri gelince tedavi sayılabilecek uygulamaları yapan, özel kliniklerde veya hastanelerde gördüğümüz kişilerdir. Bu merak edilen hastalıklarla ilgili (şizofreni vs.) bilgisi daha çok olan kişilerdir. Ama sadece şizofreni ya da şu tuhaf ilgi çeken hastalıklar ile ilgilenmezler. Hatta genelde birkaç alana yönelirler. Örneğin ergenlerle veya çocuklarla çalışabilirler veya duygu-durum bozuklukları üzerine çalışabilirler veya aile ve çift terapisti olarak özelleşebilirler. Bunların çeşitlerine herhangi bir psikologun sayfasına girerek bakabilirsiniz çünkü genelde hangi alanlarda çalıştıklarını yazarlar ki danışan ona göre gitsin. Bir de klinik psikolojide terapi veya tedavi yaklaşımları vardır. Bu yaklaşımlar hastalıkların nedenlerini açıklama ve tedavi yöntemleri bakımından ayrışırlar. Bu meseleleri lisans döneminde daha detaylı öğreneceksiniz. Ama şunu söylemem gerekiyor ki lisans boyunca aldığınız eğitim klinik psikolog olmak için asla yeterli olmuyor. Üzerine yüksek lisans yapıp süpervizyon almanız lazım(süpervizyon da danışmanlık gibi bir şey. Yani sen danışanlarla terapi yapıyorsun, senden deneyimli olan bir psikolog da sana geribildirim veriyor zorlandığın yerlerde ona danışıyorsun falan. Yani uygulamayı tek başına değil de birisine danışarak yapıyorsun) Yüksek lisans programı seçerken de süpervizyon veriyor mu diye bakmak lazım yoksa parayla alman gerekir. Yüksek lisans yaparken bazen ekstradan eğitimler de almak gerekiyor. Bunlar da parayla oluyor. Lisans eğitimleri teorik bilgi ağırlıklı olduğu için uygulama kısmında eksik kalıyoruz. Bu arada klinik psikolog olmak için yüksek lisans yapmamız şart aslında ama denetleyen bir kurum olmadığı için yüksek lisans yapmadan klinisyen olanlar var piyasada bir sürü. Ki zaten KPSS’ye lisans mezunu halimizle girip hastaneye atanıyoruz ve devlet sorgulamıyor yüksek lisansın var mı veya terapi eğitimi aldın mı diye. Yani bu alan güzel, çekici ama bir o kadar da sıkıntılı bir alan. Bir de sanıldığı kadar para yok bu işte. 24-25 yaşında yeni bir psikolog olarak 200 lira seans ücreti alamazsınız, gelmezler yani. Şanslıysanız tutturursunuz ama çok fazla klinik psikolog olduğu için tanınmak ve aralarından sıyrılmak lazım. Mezun olunca yine hastanelerde, özel danışma merkezlerinde veya kliniklerde çalışabilirsiniz. Bunun dışında kendi ofisiniz olmadan da çalışabilirsiniz (bazıları diğer psikologlara kendi ofislerini kiralıyorlar). Rehabilitasyon merkezi olabilir yine uzmanlık alanına bağlı olarak. Sivil toplum kuruluşlarında çalışabilirsiniz mesela savaş ve göç alanında çok fazla klinik psikoloğa ihtiyaç duyan kuruluşlar var. Ya da çocuklarla, kanser hastalarıyla, kadınlarla, şiddete maruz kalanlarla vesaire. Yani klinik psikologlar için de alan geniş ama rakip de çok. Okul seçerken size tavsiyem kadrolara bakın ve hocalar neler çalışmış, lisansları neymiş onlara bakın. Psikiyatristler de psikoloji bölümlerinde ders veriyorlar, bu kötü bir şey değil ama psikologların da derse girdiği bölümleri seçin. Psikiyatri eğitimi bizimkinden biraz daha küçük bir odakta alınan bir eğitim. Psikoloji eğitimi çok da geniş vizyonu olan bir eğitim. Hani kişisine de bağlı tabi ki ama tüm eğitimi psikiyatristten almak bence dezavantajlı olacaktır. Hiç psikiyatrist bulunmayan fakat klinik psikolog ağırlıklı bir okuldan eğitim almak daha bile güzel olabilir o yüzden illa kadroda psikiyatrist aramayın. Ama klinik psikolog olup olmadığına kesinlikle bakın.
Gelişim Psikolojisi Doğum öncesinden başlayarak ölüme kadar uzanan yaşam süresinde insan gelişiminin evreleri üzerinde çalışırlar. Gelişim psikologları yaşa bağlı davranış değişikliklerinin tanımlanması, açıklanması ve ölçülmesiyle ilgilenirler. Gelişimdeki evrensel nitelikler, kültürel ve bireysel farklılıklar üzerinde çalışırlar. Doktora düzeyindeki gelişim psikologları, araştırma yapma ve öğretim üyeliği gibi faaliyetlerde bulunabilirler. Lisans ve yüksek lisans mezunu olanlar kreş ve gündüz bakımevlerinde, okulöncesi eğitim veren diğer kurumlarda, hastane ve kliniklerde gelişim psikoloğu olarak çalışabilirler. Huzurevleri ve diğer merkezlerdeki yaşlıların belirlenen hedeflere yönlendirilmeleri, yetiştirme yurdu ve bakımevlerinde ergen ve gençlere uygulanan programların değerlendirilmesi türünde faaliyetleri de yürütürler. Not: Gelişim psikologları da yukarda anlatıldığı gibi işler yapar. Pedagogla benzerdir ama aynısı değildir. Türkiye’de artık pedagoji eğitimi yok benim bildiğim kadarıyla. Gelişim psikoloğu sadece çocuklarla alakalı değildir. Yaşamın tüm evreleriyle ilgili bilgi sahibidirler. Çocuk alanında da yoğunlaşabilir ergen, yetişkin veya yaşlı alanında da. Otizm ya da zekâ geriliği gibi konularda da uzmanlaşabiliriz. Ama yukardaki tanımdan da anlaşılacağı üzere patolojiler yani ruhsal hastalıklar çok da bu alanın içine girmez. Patolojiler klinik psikologların alanıdır. Bildiğim kadarıyla gelişim psikolojisi eğitimi alırken terapi yapmayı öğrenmiyoruz. Yani terapi ya da tedavi ihtiyacı olan bir çocuk varsa çocuk psikoloğuna veya psikiyatristine yönlendiriyoruz. Biz daha çok çocuk veya ergen normal gelişimini sürdürüyor mu, sürdürmüyorsa aile nasıl müdahale eder gibi konularda danışmanlık veriyoruz. Eğer normal gelişimini devam ettirmesinin önünde mental bir hastalık varsa dediğim gibi bu konuda uzman olan birine yönlendiriyoruz.
Son olarak şunu da ekleyeyim, alanları tanıtırken özellikle klinikte bahsettiğim gibi biz Psikoloji lisans eğitiminde uygulama görmüyoruz. Bazı okullar uygulama görüyor olabilir ama Psikoloji bir bilim olduğu için teorik altyapıya ağırlık veriyorlar. PDR ise daha uygulamaya yönelik bir alan. Psikolojiden mezun olunca alanda ne yapacağımızı bilemez deneyimsiz bir halde kalıyoruz. PDR’nin buna yönelik bir avantajı var. Yeni mezun olarak bizim kadar yetersiz olmuyorlar. PDR’den de klinik yüksek lisansı yapabilirsiniz. Hani çok da tercih edilmez ama eğer iyi bir özgeçmişe ve akademik geçmişe sahipseniz PDR’den mezun olup klinik yüksek lisansı yapabilirsiniz. Aklınızda bulunsun, PDR’yi de hafife almayın 🙂 Ben kendime göre bir şeyler yazdım. Söylediklerim mutlak doğrular veya herkes için geçerli şeyler değil elbette. Umarım tercih sürecinizde biraz da olsa size yardımcı olur. Size bu heyecan ve stres dolu dönemde sabır ve başarı diliyorum. Umarım her şey gönlünüzce olur 🙂
Comments