top of page
blog.png

İÜPK BLOG

Hem Freudyen Hem Bizden: Hür Tedai

Güncelleme tarihi: 28 Ağu

Kulaklığı takmış, eski zamanların da anıldığı bir sohbeti dinliyordum. Bir kavram ortaya atıldı, başta anlayamadım. Fedai? Tedavi? Peşine düştüm ki kelime TEDAİ imiş. İlk defa duymam bir yana, psikolojiyi de ilgilendiren bir kavram olmasıyla bu sözcük epey ilgimi çekti.


Tedai, Arapça kökenli dua kelimesinden  -çağırmak manasındadır- türetilmiş bir kelime. Aynı zamanda dini bir kavram olan duada, içtenlik (ihlas) aranır. Serbest çağrışımı kısmen içeren bir kavramdır dua. Ancak dini literatürde tedai, kulun tek başına yaşadığı süreçler olarak görülmez. Tedai, Yaratıcı ile kurulan iletişimin bir parçasıdır. Halk diliyle; “Allah söyletir, bir hikmeti vardır.”  Öte yandan duadaki tedai, niteliği itibarıyla doğru ve güzel kelimelerin seçilmesi kaygısını içerir, filtreden geçer. Serbest çağrışımda ise tam aksine bu kaygıdan kurtulmak amaçlanır, üst benliğin yargıları devre dışı bırakılır. İçsel sansürlerin ortadan kaldırılmasıyla özgür (hür, free) bir zihinsel akışın ortaya çıkması arzulanır.


Tedai, edebiyatta bir kelimenin, duygunun veya imgenin başka bir şeyi hatırlatması anlamında kullanılıyor. Örnek olarak Divan edebiyatında gül ile bülbül örneğini verebiliriz. Gül-bülbül ilişkisi aşkı, ayrılığı ve vuslatı çağrıştırır. Gül sevgiliyi, bülbül ise aşığı sembolize eder.


Tasavvufta ise tedai, metafizik bir mana için kullanılır. İnsanın maddi âlemden manevi âleme geçiş sürecindeki düşünsel çağrışımları ifade eder. Örneğin, vahdet-i vücud anlayışında doğadaki her varlık, hakikatin (Hakk’ın) birer yansıması olarak görülür. Böylece tabiattaki her unsur Allah’ı hatırlatan bir tedai olabilir. 


Minyatür ve hat gibi sanatlarda tedai anlayışı, görsel imge ve temsiller aracılığıyla anlama zenginlik katar. Söz gelimi minyatür sanatındaki bir bahçe resmi, cenneti ve huzuru düşündürür.


Türk-İslam düşünce geleneğinde tedai akıl yürütme süreçlerinde bir araç olmuştur. Farabi ve İbni Sina, insan zihninin duyuları işlerken tedai mekanizmasını kullandığına değinmiştir.


Modern Türk edebiyatında tedai denince anmak istediğim isim ise Yahya Kemal Beyatlı. Yahya Kemal, şiirlerinde geçmiş ve gelecek arasında muhteşem bir köprü kuruyor. Geçmişe giderek çağrışım yoluyla tarihsel bir atmosfere çekiyor bizleri. Süleymaniye’de Bayram Sabahı ve Ezan-ı Muhammedî, tedaileri hissetmek açısından güzel şiirlerdir. 


Hür tedai kavramı, Dil Devrimi sonrasında serbest çağrışıma evrildi. Kanımca, gayet güzel bir dönüşüm zira her iki kelime de Freudyen kavramla uyumlu. Hür tedainin kullanıldığı ilk psikoloji çevirilerinden bugüne, serbest çağrışım kavramı düşünsel bir zeminden çıkıp düşünce ve kabullerden azade olması istenen bir kavrama dönüştü.


Buraya kadar sabredip, okuyup sonunda elbette şöyle de diyebilirsiniz: “Yeter artık, serbest çağrışım var işte, ne yapalım eskimiş sözcükleri!..” Kıymetli okur, sözcükler sadece bilgiyi aktarmaya yaramaz. Kelimeler, yaşadığı dönemin fikir ve anlam dünyasını bir kapsül içinde günümüze getirir. Örgün öğretimin ilk safhalarında eş ya da yakın anlamlı kabul ettiğimiz birçok kelime, fark ettiyseniz, artık bizim için o kadar eş ya da yakın durumda değil. Söz gelimi, bilinçdışı farklı bilinçaltı farklı, kaygı başka korku başka, tutum davranışa denk değilmiş, hakikat ile gerçek aynı değilmiş, özlem var, hasret var bir de hicran var, stres ve anksiyete ayrı, bir de endişe, gam, keder, melâl, inkisar, ızdırap, hüzün, kahır, yeis, efkâr, tasa, dert, mihnet, elem var… Bu kelimelerin hemen hepsi ufak detay farklılıkları içeriyor. Birbirini bütün tedaileriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde rastlarsınız ne iki ayrı dilde, der Cemil Meriç. Kelimelerin ruhunu hissedemeden çağrışımlarını nasıl yakalayacağız? Biz bu sözcüklerin mirasçılarına hangi kelime/kavram setiyle psikoterapi yapacağız? Elbette amacım tartışmayı politik bir zemine çekmek değil. Sadece demek istiyorum ki hepsi bizim sözcüklerimiz. Hem artık Batı menşeli sözcükler de bizim, etkileşime girdik çünkü. Kullandığımız kelimeler gibi yaşantılarımız da birbirine benzedi. 


İnsan fazlasıyla ikircikli bir varlık ve halen gizemini koruyor. Biz bu bilmeceye yaklaşırken geçmişin duygu ve düşünce mirasına fazlasıyla ihtiyaç duyuyor olmalıyız. Psikolojinin bir bilim dalı olarak geçmişi yaklaşık yüz yıllık. İnsanın psişeye, ruhiyata merakı ise insanlık tarihine denk. Bu mirası yok saymak, köksüz bir psikoloji bilimine sağlam bir dayanak aramaya çalışmaktır. Elbette, böyle bir bina; bunca yatırım, bunca ilgi ve talebe rağmen en ufak krizde sallanmaya mahkum olacaktır.


Tedaimle başladım, izini sürüp naçizane yapılandırmaya çalıştım. Şimdi duamla bitireyim: 


Kıymetli sıra arkadaşlarım ve psikoloji bilimine gönül verenler, belki gelecekte İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünde “Ruhiyat Tarihi” adıyla bir anabilim dalı kurarız birlikte. Orada mazideki ruhsallığımızın izini sürer, günümüz ruhlarının unutulmuş, metruk yerlerine ışık tutarız… 


Işık, ziya ya da nur, hepsi bizim.


Sevgilerimle

Necati Koçal

Yorumlar


  • Instagram
  • iupk logo

Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

  • Instagram
  • Twitter
  • Facebook
  • LinkedIn
  • Siyah YouTube Simgesi

©2020, İstanbul Üniversitesi Psikoloji Kulübü tarafından kurulmuştur.

bottom of page