top of page
blog.png

İÜPK BLOG

İstanbul Üniversitesi Psikoloji Kulübü

MUTLULUK




Galiba ilk cümlenin ne olacağı konusunu her yazımda düşüneceğim. Ne yazacağımı da bilmiyorum. Umarım toparlanır sonunda, evet umarım. (Umarım önceki yazımı da okumuşsunuzdur.) Bir şeyler hayal ettim, e umdum da gördüğünüz üzere. Yazmaya çalışıyorum şimdi de. Olmazsa benden günah gitti, hiç düşünemeyeceğim. Siz de öyle yapın bence. Neyse konuyu dağıtmayalım şimdi. 

 

Düşünmek türümüzün yapabildiği en ilginç şey. Kimimize tarihi yeniden yazdıracak başarılar kazandırıp kimimizin de kendi kendini yiyip bitirmesine sebep oluyor. Kimimiz düşüncelerinin sayesinde çok mutlu olabilirken, kimimiz ise sonunda istenmeyen eylemler olan bir yola girebiliyor. Peki aradaki fark ne? Düşünelim. Üretim olabilir mi? Ya da başarı? Belki de kendini gerçekleştirme?


Sırayla gidelim. Üreten insanları ele alabiliriz. Mühendislikten bilime, girişimcilikten sanata üretim için birçok sektör var ama zihni en çok yansıttığını düşündüğüm sanattan bahsetmek istiyorum ben. Neden mi? Çünkü bir ürünün içine sanat girdiyse o ürüne sanatçının kendinden bir şeyler kattığını görebiliriz. Sadece sanatçının düşündüğü, kendisi söylemezse kimsenin “bu yüzden böyle yapmış” diyemeyeceği şeyler. Sanatçı içindeki mutluluğu, hüznü, korkuyu ya da şaşkınlığı yansıtmış olabilir. Dışardan baktığımızda anladığımızı sanarız ama muhtemelen anlamamışızdır. Herkesi güldüren ama kendisi çok hüzünlü olan, hepimizin bildiği palyaço hikayesi. Sanatı mutluluk içeriyor ama aslında hüznünü bu şekilde anlatıyor: “Ben hepinize yardım ediyorum ama kimse bana edemiyor” diyor belki de. “Yaptıklarımla ilgileniyorsunuz ama benimle asla” diyor ama sonuç olarak kendisini sanatıyla ifade ediyor. Diğer sanatlar için de bu böyle. Resim, müzik, sinema. Hepsinin arkasında sahibinin açık ve gizli binlerce düşüncesi var ve sahibi düşüncelerinden kaçmak yerine sanatına yansıtmış.

  

Bir de tüketenlere bakalım yani hepimize. Sanatın herhangi bir türüne ilgi duyan tüm insanlara yani hepimize. Bence bizler sanatı tüketmeye karar verdiğimiz an içimizdeki bazı düşüncelerden kaçmak istiyoruz aslında. “Sevgilimizden ayrılıp hüzünlü şarkı dinlediğimizde de mi öyle?” Evet öyle. Yalnızlığımızdan kaçıyoruz. Bizim yaşadıklarımızı yaşayan insanların ürettiklerinden tatmin olmaya çalışıyoruz. “Ulan ne kadar güzel söz yazmış! Ben de böyle düşünüyorum” derken de öyle. Başkalarının bu konuda neler düşündüğünü görmek istiyoruz çünkü. Durumuyla alakalı olmayan sanat eserini tüketenlerden bahsetmeye gerek yok diye düşünüyorum. Film izlerken iki, üç (lotr izliyorsanız belki on, on beş) saatliğine tüm düşüncelerden kaçıp kendimizi tamamen başkasının zihnine teslim ediyoruz yani sanat üretenler için terapi seansı, tüketenler için uyku aslında. Hangimiz düşünmekten uyuyarak kaçmadık ki? 

 

Sanatı küçümsüyor muyum peki? Haşa, ne haddime? Hepimizin yaşamak için terapi seansına da uyumaya da sonsuz ihtiyacı var. Sanat yapmayanları küçümsüyor muyum peki? Asla, ne haddime! Burada önemli olan şey üretim. Düşüncelerin dile dökülmesi de bir üretimdir bence. Bir arkadaşınızla, tanıdığınızla ve hatta tanımadığınız biriyle bile konuşabilirsiniz. Günümüzde podcast yaparak para kazanan milyonlarca insan var sonuçta.

 

“Başlığa mutluluk yazmışsın, buraya kadar okuduk hiçbir yerinde bahsetmedin neredeyse. Mutluluk yazdığına emin misin?” dediğinizi duymaya başladım. Az kaldı, biraz daha sabretmenizi rica ediyorum. Sırada başarı var. Yazı çok uzun olacak gibi geldi, umarım sizi sıkmam. Ben olsam bu kadar uzun bir yazıyı (hem de tanımadığım birinin yazısını) okumazdım. Dürüstlüğümün hatırına siz okursunuz umarım yoksa kendimi başarısız addedeceğim. Neyse. Sanat ve sanatçı üzerinden gitmeye devam ediyorum. Üreten bir sanatçının, kendi düşüncelerini bir şekilde aktardığı için mutlu olacağını varsayabilir miyiz? Kesinlikle hayır. Dünyanın en çok tanınan sanatçısının hiçbir eserinin hiç kimse tarafından görülmediğini farz edelim ya da beğenilmediğini, sizce ne olurdu? Hemen söyleyeyim, politikaya atılırdı. Neden mi? Çünkü fikirlerini anlatabileceği başka bir mecra da burası yani artık sanat yapmazdı, tabi eğer “Politika da bir sanattır” demezsek. Yani başarısızlık üretimi durdururdu. Peki ya atıldığı hiçbir alanda başarılı olmasa ya da sanattan başka hiçbir alana atılmasa? İşte o zaman tünelin ucundaki ışık yavaş yavaş kararıyor demektir. 


Sanatçılık narsisizm gerektirir. İnsanların hayrına sanat yapan biri de rockstar olan biri de narsisist olmak zorundadır. Ben de öyleyim ama sanatçı değilim, sadece söylemek istedim. Narsisist insan nasıl olur onu da çok bilmiyorum ama sanat üreten insanlar sanatçı olma idealindeyseler potansiyellerinin çok yüksek olduğunu düşünürler, bunu biliyorum. Belki alakası vardır. (Psikoloji okuduğumu belli etmem lazımdı bi yerde, o yüzden bu kadar çok narsisizm dedim.) Neyse. Başaramamış sanatçılar bir şeylerden pişman olmaya başlarlar çünkü onlara göre potansiyellerinin altında kalmışlardır, burada dilemmalar başlar. Bazı anlarda yeniden denemek isterler, bazı anlarda ise bugüne kadar boşa yaşadıklarını düşünürler. Bazı günlerde karamsar olurlar, bazı günlerde eserlerine daha çok tutunurlar. Bir gün kulaklarını keserler, ertesi gün çizmeye devam ederler. Ya tamamen vazgeçerler ya da eriyip giderler. Tamamen vazgeçenler günlük yaşamaya başlar. İçlerinde hep bir ukde kalır fakat anlardan mutlu olmayı öğrenirler. Düşünmeye her başladıklarında pişman olmaya devam ederler ve bizler gibi uykuyu terapi odasına tercih ederler. Eriyip gidenler ise öylece eriyip giderler. Değerleri belki sonradan anlaşılır belki anlaşılmaz fakat her sanatçı değerlidir çünkü hepsi ayrı bir düşünce dünyasıdır.


Peki ya başarılıysa? Başarı mutluluk getirir mi? Başarı tanımımızı gözden geçirmemiz gerekiyor. Ulusal çapta en çok albüm satan sanatçının sekizinci albümü hala listelerde bir numara fakat beşinci albümün yarısı kadar satılmamış. Bu kişi başarılı mıdır? Bizce evet. Peki o böyle düşünüyor mudur? Bence hayır. Bir sonraki adıma geçmeliydi. Daha da fazla, çok daha fazla. Peki bu mümkün mü? Bence hayır. İlla ki hata yapacak, illa ki düşecek. Bu onu başarısız yapar mı? Bizce hayır, onca evet. Onca hayır onca eveti yenemez bu durumda. Başarılı da olsa başarısız olacak. Her gece uyutmayan baş ağrısı olacak. Baş ağrısız başarı hiçbir zaman olmayacak. 

 

Hepimizin bir nihai hedefi vardır, buna erişmek isteriz. Kimimiz ulaşırız, kimimiz yitip gideriz. Ulaşırsak kendimizi olmuş addederiz. Mutluluk için son kapıdır bu ve hiçbir zaman geç değildir bu kapıya ulaşmak için. Pişmanlıklar, yanlışlar, başarısızlıklar olabilir ama umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insan vardır. Biz umudumuzu hiç yitirmeyelim çünkü eğer yitirirsek sanat yapamayız. Sanatsız kalmış bir toplumun ise hayat damarlarından biri kopmuş demektir. (Hayatını askerliğe ve politikaya adamış bir adamın sanat ve umut konusundaki sözleri nasıl bu kadar güzel olabilir ya!) Sıra kendini gerçekleştirmede: Nihai mutluluk. Kimileri için ölünce cennet, kimileri için dünyada. Sanatı olgunlaşmış, alanındaki bir çok kişi tarafından tanınan biri ustalık eserini yapmış. Ustalık eserinin ustalık eseri olduğunun farkında ve diğer eserlerini de nitelendirebiliyor. Çıraklık ve kalfalık eserleri de var ama yalnızca üç eseri yok. Bazen büyüyen bazen küçülen onlarca eseri var. Aktif çalışması öncekinden daha az beğenildi diye mutsuz olmuş olabilir ama bu mutsuzluk daha sonra daha iyisini yapmasına sebep olacaktır belki de. Bana sorarsanız sanat eserlerinin demlenme süreleri vardır. Şarkı sözü için de, heykel için de geçerli bu. İlk eserinizi ortaya koyarsınız fakat o ana kadar onlarca şey denemişsinizdir. Hepsini birleştirip yeni bir şey meydana getirirsiniz fakat çok beğenilse de ilk eserden kendinizi oldum sanmak çok yaralayıcıdır. Bazen arka arkaya gelen eserlerin her yenisi bir öncekinden iyidir tabi fakat genelde bir demlenme süresi vardır. Ortaya yeni bir şey çıkarmak istersiniz fakat yeterince çalışma yapmamışsınızdır. Aslında bu yeni eser bir sonraki asıl eseriniz için ilk çalışmanızdır. Kalfalık eserine giden yolda ilk adım bunun farkına erken varmaktır, kendinizi başarısız saymamanız için çok önemlidir. Her yeni eserde yeni bir detay öğrenirsiniz, her yeni detayla yeni bir eser çıkar ortaya. Aylar yılları kovalar. Sonunda olmuştur: Nihai mutluluk, sonsuz bir tatminkârlık hissi, dünyevi şeylerden arınma, huzur. Dört buçuk saat sonra uyanmanız gerekmiyordur, sabah kalkıp işe gitmek zorunda değilsinizdir muhtemelen emekli olmuşsunuzdur çünkü. Çabayla ve yorgunlukla geçen bir ömrünüz olmuştur. Peki bir soru, sonunda ne kadar süre huzur dolacağınızı bilmeden hayatınız boyunca koşturmayı kabul ediyor musunuz?


M.A.K

57 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

UMUT

Comments


  • Instagram
  • iupk logo
bottom of page